Eğitim İş’ten yapılan açıklamada, “AKP iktidarı, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi, kendi ideolojik amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye devam etmektedir. Çocuklarımız ise siyasi iktidarın muhafazakar bir toplum ve tek tip insan yaratma anlayışından ne yazık ki payına düşeni almaktadır.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın, Diyanet İşleri Başkanlığı, yerellerde ise İl müftülükleri ve dini cemaatlerin uzantısı olan dernek ve vakıflarla yaptığı protokoller, okullarımızda inanç istismarının önünü açmaktadır.
Son olarak Bolu İl Milli Eğitim Müdürlüğü ile İl Müftülüğü ile arasında imzalanan protokolle, haftada iki saat, serbest etkinlik dersinde İl Müftülüğü’nün görevlendirdiği öğretmen tarafından okullarda “Değerler Eğitimi” dersi verilmesi kararlaştırılmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı’na hatırlatırız, okullarımız bilimsel ve laik eğitim ilkeleri çerçevesinde eğitim verilmesi gereken kurumlardır. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve bağlı kurumların, okullarda bu tür faaliyetlerde bulunması kabul edilemez.
Kaldı ki “Değerler Eğitimi” adı altında AKP'nin anladığı bir "inanç öğretisi"nin çocuklarımıza nasıl dayatıldığı, daha önceki uygulamalarla ortaya konulmuştur. AKP iktidarının değerler eğitiminden anladığı tek şey din eğitimidir.
Eğitimin niteliğini yükseltmek ve çocukların özgür, akılcı ve sorgulayan bireyler olarak yetiştirilmesi için en küçük bir adım atmayan siyasi iktidar, eğitim sistemini kendi ideolojileri ile dinin ve tek bir mezhebin kurallarına göre biçimlendirmeye çalışırken sınır tanımamaktadır.
Eğitim-İş olarak siyasi iktidarı, eğitim alanı ile inanç alanını birbirine karıştırmaktan, çocuklarımızı kendi ideolojik hedeflerine ulaşmak için kullanmaktan vazgeçmeye çağırıyor, bu tür bilim dışı ve pedagojik açıdan son derece sakıncalı uygulamalara derhal son verilmeleri konusunda uyarıyoruz” denildi.
EĞİTİM ŞURASI TÜM PAYDAŞLARIN KATILIMIYLA ACİLEN TOPLANMALIDIR
Eğitim İş Çanakkale Şube Yönetim Kurulundan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Eğitim sisteminin popülist söylemlerin oyuncağı haline geldiği, “Ben yaptım oldu”cu anlayışın egemen olduğu, tamamen ideolojik bakış açısıyla gerçekleştirilen Öğretim Programları ve sınav sistemi değişiklikleriyle çağdaş, bilimsel ve laik eğitimin son parçalarının da yok edilmeye çalışıldığı bir süreç yaşamaktayız.
Sınav sisteminde yapılacak değişiklikler hala belirsizliğini korurken, Eğitim-İş olarak önerilerimizi sunmak üzere Milli Eğitim Bakanı ile görüşme taleplerimiz sonuçsuz kalmıştır. Bakanlık eğitimcileri görmez, duymaz bir halde eğitim sistemini kendi ideolojik hedefleri doğrultusunda dayatmacı bir anlayışla şekillendirmeye devam etmektedir.
Bakanlığa sunmak üzere hazırladığımız ancak Bakanlığın görmezden geldiği görüşlerimizi kamuoyu ile paylaşıyoruz.
EĞİTİM SİSTEMİNDEKİ DEĞİŞİKLİKLERE İLİŞKİN ÖNERİLERİMİZ
Eğitim-İş; okul öncesinden doktora eğitiminin sonuna kadar bütün çocukların ve yetişkinlerin her kademe ve türde eğitim hakkından sonuna kadar eşit ve nitelikli olarak yararlanmalarını varlık sebebi olarak kabul eder. Bu kabul edilirlik bireylerin önlerini-geleceklerini sınavlarla, eğitim seçeneksizlikleriyle, örgün eğitim dışına bırakılmayla, gelir dağılımındaki çarpıklarla, eğitim ortamlarındaki adaletsizliklerle kesilmesine, gerekli fırsat ve olanak eşitliğinin sağlanmamasına, çocukların hak ettikleri tür ve nitelikte eğitime kavuşamamasına karşıdır.
Bu temel vurgulamamız ışığında:
15 Eylül 2017 saat 22:00’de Sayın Cumhurbaşkanın ABD ziyareti öncesinde havaalanında yaptığı "TEOG kaldırıldı" açıklaması eğitim gündemimizi kökten değiştirmiştir. Bu açıklamayı Milli Eğitim Bakanı Sayın İsmet YILMAZ ve bakanlık bürokrasisi ve milyonlarca veli televizyonlardan öğrenmiştir.
Oysa MEB’in TEOG uygulamasını değiştirmeye-kaldırmaya yönelik bir çalışması yoktur. Keza 18 Mayıs 2017 tarihinde yayımlanan 2017-2018 çalışma ( iş) takviminde TEOG sınavlarının 29-30 Kasım 2017 ve 25-26 Nisan 2018 tarihlerinde yapılacağı belirlenerek kamuoyuna ve eğitim paydaşlarına duyurulmuştur. Ayrıca Bakanlık bu yıl ilk kez sınavlarda açık uçlu soruların sorulacağı ve bu soru örneklerinin de ne şekilde olacağını EBA sistemine koyarak veli ve öğrencilerle paylaşmıştır.
Bu yıl TEOG sınavına girecek 1 milyon 200 bin öğrenci ve aileleri TEOG sınavının kaldırıldığını Milli Eğitim Bakanı İsmet YILMAZ’ın bir taksi durağındaki açıklamalarıyla öğrenmiştir.
Eğitim sistemimiz belki de Cumhuriyet tarihimizin en kaotik ve buhranlı bir dönemindedir. Öğretim programı değişikliklerinin kamuoyunda kabul görmemesi, basılan kitapların Sayın Cumhurbaşkanı'nın da belirttiği gibi büyük yanlışlar içermesi, okulların baş etmek zorunda oldukları fiziksel ve ekonomik zorluklara çözüm üretmek yerine yeni sorunların üretildiği bir dönemde Bakan Yılmaz’ın "elmastan kıymetli bir eğitim sistemimiz var" açıklaması sistemi yönetenlerin toplumla alay ettiklerini düşündürmektedir.
Türk Eğitim sisteminin ilk üç sıradaki sorunu, eğitime erişememe, bilimdışı eğitim programları ve verilen eğitimin nitelikli olmamasıdır. Bu gün bir çocuk hakkı olan "Eğitim Hakkı"nı kullanamayan ve ülkenin her köşesinde hak ihlâli yaşayan çocuklarımız için acil olarak yapılması gereken eğitim alt yapısının geliştirilmesidir. Kalabalık sınıf mevcutları, ikili eğitim ve ilkokulların halen %30’unda uygulanan birleştirilmiş sınıflı eğitim gibi fiziki alt yapı sorunlarının çözülmesi zorunluluktur. Zorunlu eğitim yaşındaki çocukların örgün eğitim sistemi içine alınması gerekir. Eğitim materyallerinin ve eğitim ortamlarının ülke genelinde dengeli bir şekilde sağlanması için kısa vadeli bir eğitim planı ile ( Kalkınma Bakanlığı-Maliye Bakanlığı ve MEB) büyük bir eğitim yatırım seferberliği başlatılarak alt yapı sorunu çözülmelidir. Özellikle büyükşehirlerde imar planlarında eğitim arsası olarak belirlenen yerlere, vasfı değiştirilen eğitim arsalarına, yeni yerleşim birimlerine çağ nüfusu dikkate alınarak çocukların ilgi, istidat ve isteklerine cevap verecek türde akademik lise, meslek lisesi, ortaokul, ilkokul ve önokul binaları yapılmalıdır.
Öğretmenlerin istihdamı ve çalışma koşullarıyla ilgili olarak (özlük ve ekonomik şartlarını da ele alan) bir meslek kanunu çıkarılmalıdır. Ülke genelinde nitelikli-deneyimli öğretmen istihdamını sağlayacak bir ücretlendirme politikası diğer kamu yönetimi rejiminden ayrıştırılarak değerlendirilmelidir.
Ölçme değerlendirme sistemi yeniden bilimsel ölçütlerle ele alınmalıdır. Sınıf geçeme sistemi, not sistemi ve sınav (okul yazılıları) dışındaki yeterlikleri ölçen bir ölçme değerlendirme sistemi hayata geçirilmelidir.
Ülkemizde 184 üniversite mevcuttur ve bu üniversitelerin çoğunda eğitim fakülteleri ya da fen edebiyat gibi temel bilimler fakülteleri mevcuttur. Her ilin eğitim sorunlarının çözümünde üniversiteler çözümün bir parçası gibi hareket edecek bir yapılanma kurulabilir. Çünkü eğitim bir bütündür ve tüm paydaşlar bilimsel ölçütlerle bu bütünlüğü sağlamakla görevli olmalıdır.
Gerek MEB, gerek YÖK karar verme yetisini kaybetmiştir. Bir kişi dilek ve temennileriyle MEB'in ve YÖK'ün kararlarını, planlarını değiştirmekte eğitimi yaz-boz tahtasına kolayca çevirebilmektedir. Bu iki kurumun bundan sonra bu tür davranışlar içerisine girmemesi için bağımsız bir şekilde oluşacak (TBMM aracılığıyla) bir EĞİTİM BİLİM ÜST KURULU kurulmalıdır. Bu kurulun belirleyeceği kısa-orta ve uzun vadeli bir eğitim ana planı (üzerinde uzlaşılmış) topluma güven verecektir. Eğitimde başarı sağlamış ülkelerde olduğu gibi kurulacak ARGE Merkezinde; üniversitelerin Program Geliştirme, Eğitim Teknolojisi, Ölçme ve Değerlendirme uzmanlık alanlarından organik destek alarak bu uzmanlık alanlarındaki strateji belirleme, planlama, uygulamayı izleme ve geliştirme çalışmaları bilimsel bir temele dayandırılmalıdır.
Son olarak eğitim sistemimizin en üst danışma organı EĞİTİM ŞÛRASI bütün paydaşların katılımıyla (Şûra katılımcı yönetmeliği eski yapısına dönüştürülerek) acilen toplanmalıdır. Şûranın gündemi "ortaöğretim ve yükseköğretime geçiş" olmalıdır. Toplanacak bu şûrada ülkemiz tarihinde yapılan sınav şekillerinin tüm boyutlarıyla değerlendirilmesi, sonuçlarının irdelenmesi, çağdaş eğitim sistemlerinin incelenmesi ve toplumsal uzlaşının sağlanması ile oluşacak ve değiştirilmesi düşünülmeyecek seçeneklerin kamuoyu ile paylaşılması zorunluluktur.
Tüm bu hazırlıklar ve alt yapı çalışmaları yapılmadan, sınav sisteminde değişiklik yapılması kabul edilemez.”