O zaman belki önce sesli kitap dinlemeye teşvik etmek iyi olabilir onları. Güzel Türkçemizi doğru telaffuzla dinleme şansını elde etmiş olurlar böylece. Ama ardından okumaya geçmek şart” dedi.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatı ve katılımıyla 1932'de düzenlenen ‘Birinci Türk Dil Kurultayı’nın açılış günü olan 26 Eylül, 89 yıldır ‘Dil Bayramı’ olarak kutlanıyor. Yeditepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Melda Üner, dilin milli kimliğin en önemli göstergesi olduğuna dikkat çekti. Dilimizin binlerce yıllık tarihiyle kültürümüzün göz bebeği olduğuna vurgu yapan Üner, Türkçenin doğru kullanılması için önerilerde bulundu.
SOSYAL MEDYA DİLİN ÖZENLİ KULLANIMINA ZARAR VERİYOR
Hızlı üretilen ve hızlı tüketilen kültürel ögelerin bütünü olarak adlandırılan popüler kültürün tamamen dezavantajlarıyla değerlendirilmemesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Melda Üner, “Popüler kültürün bir unsuru olan sosyal medyanın faydalı tarafları var. Öncelikle hızlı haberleşmeyi sağlıyor. Ancak dilin özenli kullanımına biraz zarar veriyor maalesef. Bu durumda sosyal medyayı ayrı bir kategori olarak değerlendirmeliyiz. Sosyal medyada kullandığımız dille resmi ve edebi içerikli metinler yazamayacağımızı bilmeliyiz. Televizyonlar, radyolar, gazetelere gelince, buralarda çalışan sunucu, spiker ve yazarlar dilin kullanımında çok dikkatli olmalılar. Onlar toplum için örnek teşkil ediyorlar” ifadelerini kullandı.
ÖZEL BİR KİMLİĞİMİZ VAR
Günlük konuşma dilinde yabancı kelimelerin kullanımının arttığını, bu durumun milli kimliğimize göstermemiz gereken saygıyı zedelediğini belirten Prof. Dr. Üner, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Örneğin ‘fırın’ kelimesinin insanlara çok sıkıcı geliyor olmalı ki ‘ekmek showroom’lar açılıyor. İnanılacak gibi değil gerçekten. Bir kuaför ‘Fırça’ olan adının ilgi çekmediğini görünce onu ‘Fırch’A’ olarak değiştirmiş. ‘Seramik House’lara rastlıyorum. Bunlar beni üzüyor ve utandırıyor. Bunun sosyolojik ve psikolojik yönleri var. Yüzümüzü batıya mı doğuya mı dönmeliyiz sorusunun cevabını bulmaya çalışıyor gibiyiz. Böyle bir karar vermemiz gerekmediğini vurgulamamız lazım. İki taraftan da birine benzemeye çalışmamız çok yanlış. Bizim çok özel bir kimliğimiz var. Milli kimliğimiz ve kültürümüz çok özel ve çok değerli” dedi.
YANLIŞ KULLANIMLAR BİR SÜRE SONRA ZİHİN TARAFINDAN DOĞRU OLARAK ALGILANMAYA BAŞLIYOR
Prof. Dr. Üner, kullanılan yanlış kelimelerin bir süre sonra zihin tarafından doğruymuş gibi algılandığına dikkat çekerek, “Mesela ‘en birinci’, ‘ilk önce’ deniliyor, bunlar yanlış. Burada ‘en’ olmaz, ‘birinci’ demek doğru ve yeterli. İlk’ denmez, ‘önce’ zaten o anlamı veriyor. ‘Proğram’ çok kullanılıyor, doğrusu ‘program’. Bu örnekler arttırılabilir ne yazık ki. Yanlış kullanım o kadar çok ki zaman içinde zihinlere doğru olan onlarmış gibi gelmeye başlıyor” diye konuştu.
Eğitimin çok önemli olduğunu dile getiren Prof. Dr. Üner, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eğitim aileden başlıyor elbette. Okullarda da öğretmenlerin sık sık eğitimden geçmesi gerektiğini düşünüyorum. Sadece Türkçe öğretmenlerinin değil, bütün branşlardaki öğretmenlerin sık sık Türkçemiz konusunda ders alması, dilimizin daha özenli kullanılmasını sağlayacaktır. Öğretmeninin kullandığı dil öğrencinin zihnine ‘doğru’ olarak yerleşir. Her branştan her öğretmenimiz Türkçeyi doğru kullanır ve diksiyonunu mükemmel hale getirmek için de çaba harcarsa çok iyi bir yere geliriz bu açıdan” ifadelerini kullandı.
Z KUŞAĞININ OKUMAYA TEŞVİK EDİLMESİ LAZIM
Z kuşağının teknoloji ile iç içe bir kuşak olduğunu anımsatan Prof. Dr. Melda Üner, şöyle devam etti:
“Dil de canlı bir varlık olarak ele alınmalı. Hayatın akışı dili çok etkiliyor. Z kuşağının dili doğru kullanmasını sağlamalıyız. Evet daha çok okumaya teşvik edilmesi lazım bu kuşağın. Ancak Z kuşağı okumayı biraz yorucu, hatta sıkıcı buluyor O zaman belki önce sesli kitap dinlemeye teşvik etmek iyi olabilir onları. Güzel Türkçemizi doğru telaffuzla dinleme şansını elde etmiş olurlar böylece. Ama ardından okumaya geçmek şart. Çünkü okuduğunu anlama konusunda çok eksiği var gençlerimizin. Sonrasında da yazı yazmaya alıştırılabilirler. Yazmak düşünmenin en iyi yoludur. Z kuşağı bu şekilde eğitilirse dili doğru kullanır ve dolayısıyla bozmakla suçlanmazlar.”
Prof. Dr. Üner, kısaltmaların arkadaşlar arasındaki kısa mesajlaşmalarda ve hızlı not tutmak gerektiğinde kabul edilebileceğine, ancak ödevler, akademik makaleler, köşe yazıları ve resmî yazışmalar gibi ciddi metinlerinde kesinlikle kullanılmaması gerektiğine dikkat çekti.
DHA
Kaynak: DHA