Gündemi hızla değişen ülkenin “Normali” bu. Rahatsızız falan ama farkında olmadan adapte de olmuşuz herhalde ki bakıyoruz “hayatta mıyız?” evet. Tamam o halde işimize bakalım.
BATAKOVASI
Gündemi hızla değişen ülkenin “Normali” bu. Rahatsızız falan ama farkında olmadan adapte de olmuşuz herhalde ki bakıyoruz “hayatta mıyız?” evet. Tamam o halde işimize bakalım.
Bu hafta yine Sosyal Bilgiler içeriğinden devam edeceğim. Sosyal Bilgiler hayatın ta kendisi. İçinde Siyaset var, ekonomi var, tarih var, coğrafya var, felsefe var… Var da var. Geçtiğimiz hafta yaptığımız Batakovası Bozkır Çiftçiliği gezisi de tam da bir sosyal içerik gibi hepsini barındırdı. Daha önceki gezimizden sonra bu çiftliği, içindeki Odin Kaya’yı yazmıştım. Bu hafta Erol BOZKIR’ın küçükbaş işletmesinden bahsedeceğim.
Erol BOZKIR Çanakkale’de Sönmez ırkı koyun yetiştiricisi. Nasıl gidilir? Çanakkale’ye varırsınız ,deniz havası almak isterseniz şehir içine girer, şimdi işimize gücümüze bakarız sonra hususi gelir bakarız denize derseniz İzmir yoluna devam edersiniz. Sonra da hususi deniz izlemeye falan gelemezsiniz. Buraya kadar sosyal içeriğin hangi alanını gördük ; zamanı verimli kullanma. İş için ya da herhangi bir şey için başka şehre gidiyorsan, biraz da etrafına zaman ayır. Güzel bir tat bırakır hafızanda.
Çanakkale -İzmir yolunu Troya şehri dönüşüne kadar takip edip , Troya yoluna girdikten sonra Kalafat yoluna dönün. Evet , orada da Kalafat köyü var. Şehirleri gezerken bu benzerlikleri görmek çok hoşuma gider. Dişbudak köyü mesela , bizde var, Keşan’da var. Kalafat köyüne doğru 2 km daha gidip varıyorsunuz Bozkır Çiftliğine. Ben biraz da eksik anlattım, küçükbaş işiyle ilgilenenler zaten Erol BOZKIRla iletişime geçer ve ondan konum alır ; Sosyal içerikte Coğrafya.
Daha önce kısaca bahsetmiştim . Çiftlik alanı büyük. Daha önce hayvan sayısı fazlaymış. Şimdi bile bize göre fazla. J Ama dediğine göre işini bilerek isteyerek küçültmüş. Kendisi çalışıyor. Bu kez iki kişi daha vardı yardımcı olarak . Ama yine de Erol abi tek başınaymış gibi bir enerjiyle çalışıyor. Gittiğimizde bizi yine köpekler karşıladı. Aradık , sağımdaymış. Ofise geçtik beklemeye. Yarım saatten fazla biz bekledik, bizim gitmemizden üç buçuk saat önce falan girmiş içeriye. “ 100 litre koyun sütünü elle sağmak çabuk olmuyor .” diyor. Evet koyunları kendisi sağıyor ve elle sağıyor. Makineyle sağılabilir elbette. Ama biz de bu yöntem hijyenik mi değil mi diye düşünüyorduk . Sanırım Erol abi de öyle düşünüyor. Çünkü makinenin iç haznesinde çok kısa sürede örümceklenmeler olabiliyor. Ellerini dezenfekte edip sağdığında biraz daha hijyenik ve el alışkanlığı olanlar için pratik oluyor. Ama tabi nihayetinde 100 litre süt ,kolay olmuyor. Buradan ne anlamalıyız : Kendi işinin işçisi olacaksın!
Sağımdan sonra süt güğümlerini sıcak suyla defalarca yıkadı. Zemini tekrar tekrar yıkadı.
Sonra beraber yine ofise geçtik. Geçen gelişimizde kahve yapmıştı. Bu kez aynı beklentiye girerek kurabiye yaparak gittim. Tam da öyle oldu. Kahve kurabiye eşliğinde biraz konuştuk.
Küçükbaş hayvan sayalarında ızgara sistemle ilgili ne düşünüyorsunuz? Temiz ve pratik değil mi? Erol abi ise öyle düşünmüyor. Izgara sistemin kulaktan dolma fikirlerle, ezbere şekilde yapılmasının birçok kuzu ölümüne sebep olduğunu söylüyor. Tahta zemine yatan kuzu ızgara aralıklardan aldığı rüzgarla sindirim sistemini bozar , sindirim sistemi bozulan kuzu ölür. Yani bölgenin iklimi ızgara sistemine uygun değilse boşa masraf yapmayın. Kaybınız da çok olur.
Peki nasıl yapılmalı saya temizliği diye düşüneceksek bence her işletmenin kendi düzeni var elbet. Biz maksimum 3 haftada bir çatal dirgenle kazıyarak zemini temizliyor, üstüne kireç atıyor ve saman döküyoruz. Erol abi kışın saya temizliği yapmadıklarını söyledi. Kireç-saman, kireç-saman… Ama onun mekanı büyük tabii. Altı aylık birikim bile tavan –taban yüksekliğini fazla değiştirmiyor.
Çanakkale On Sekiz Mart üniversitesinden çalışma yapmak üzere öğrenciler geliyormuş. Zooteknik bir grup öğrenci kendisinden koyun almış. Koyunlar doğum yaptığında yapılması gereken aşıları bildirmiş. Bir süre sonra koyunlar dönbaş olmuş. Delibaş da deniyor. Bir tür parazit hastalığı. Beyni ele geçirdikten sonra hayvanda dengesizlik yapıyor. Ayakta duramayan koyun otlamaya da çıkamıyor. Beslenmesi de yetersiz kalıyor. Zaten sürüden ayrı bakılması gereken bir hayvan işletme için ayrıca bir masraf ve zaman kaybı. Koyunların delibaş olmasının sebebi ne? Evet bildiniz; aşılar yapılmamış. Sonuç : Koyunlar telef. İşte yine geldik BİLİMin önemine.
Aşıların hangi dozda vurulması gerektiğinden bahsettik. Beyler konuştu , ben zihnime not aldım konuyu. Ama dozunu not almadım. O Gökhanın işi. Ben bu konuşmalardan kendime ne çıkarabilirim diye baktım. Ne çıkardım? Hayvanın ağırlığına göre uygulanan bir doz var. Bu insanda da böyle ya gerçi. Ama sadece kiloya odaklı doz vurmak da yanlış olabilir. Hayvanın bağışıklık sistemi güçlü ya da zayıfsa da iş değişir. Yem rasyonuna göre de değişir. Bunu bilebilmek için hayvanını takip etmelisin. Tanımalısın. Bu konu da iş takibiyle alakalı bir konu.
Kahveleri içtik. Hesabı görelim ve sayaya geçip koçu seçelim diye kararlaştırdık. Geçen gelişimizde bin lira kaparo vermiştik. O bize Mart Ayında koçu teslim edeceğini söyledi, belli bir süreci sürüyle tamamlaması gerekiyormuş. Tamam dedik. Bunlar hep sözel oldu. Bir anlaşma imzalamadık. Günü gelince o bizi aradı, koç hazır dedi. Biz , tamam geliyoruz dedik. Ödemenin üstünü ilk gün konuştuğumuz gibi yaptık. Koçu seçmeye geçtik. “Ya nasıl olacaktı sanki başka?!” denilebilir değil mi? Evet böyle olmalı zaten. Bu standart iş ahlakı azaldığı için normal süreç işlediğinde “ Oh şükür işlerimiz rast gitti” diyen insanlar olduk.
Güzel bir alışveriş, verimli bir gezi, iyi bir dostluk oldu . Sönmez Irkı koçumuz bundan böyle Koruoba’da ailesini kuracak.